Okulun dalış topluluğunda eğitmenlerimizden bir tanesi Dumlupınar denizaltı kazasını anlatırken kulak misafiri olmuş ancak ne anlattığını pek anlayamamıştım. Daha sonra bir türküye denk gelmiş ve hatırladığım birkaç sözüyle arattığımda Ah Bir Ataş Ver türküsünün esin kayağının Dumlupınar denizaltı faciası olduğunu öğrenmiş hem çok şaşırmış hem de çok duygulanmıştım. Bugün size birçoğunuzun bilmediği, benim de yeni öğrendiğim bu faciayı yıl dönümünde sizlere anlatmak, şehitlerimizi anmak istedim.

3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, saat 2 civarı… Dumlupınar ve 1.İnönü denizaltıları Akdeniz’de ki Blue Sea NATO tatbikatından Gölcük’te ki üssüne dönüyordu. Çanakkale Boğazı Nara Burnu açıklarındaydı. Dumlu deniz üstü seyrediyordu. Hava zifiri karanlık, sisli ve soğuktu. Aynı zamanda da çok şiddetli bir akıntı vardı.

Olay İsveç bandıralı Naboland şilebiyle çarpışması sonucu yaşanmıştı. Naboland, baş torpido dairesinin sancak tarafından Dumlupınar’a çarpmıştı. Çarpışma sonucu Naboland şilebi burun kısmından büyük bir yara almış ancak mürettebata hiç bir şey olmamıştı. Dumlupınar’ın güvertesinde ki sekiz denizci çarpışmanın etkisiyle denize düşmüş, ikisi burun tarafından şiddetle batan Dumlupınar’ın pervanesine takılmış, birisi ise boğularak can vermiştir. Kalan beş kişi ise bir yandan akıntının bir yandan da hızla batan Dumlupınar’ın yarattığı dalgayla boğuşarak yardım isteyip, kurtulmaya çalışmıştır. Naboland S.O.S. işareti vermiş, telsizle yardım istemiş, denize can yeleği ve cankurtaran simidi atmış, sandallarını indirerek denizcilerimizi kurtarmaya çalışmıştır. Kimi denizcimiz sandallara çıkmış kimisi ise can yeleklerine sarılmış Çanakkale Boğazı’nın soğuk sularında kurtarılmayı bekliyordu.

Çarpışma sesi Eceabat Limanı’nda bulunan gemiler tarafından da duyulmuştu. Çarpışma sesi ve yardım talebiyle gümrük motoru gecenin karanlığında Naboland tarafından atılan işaret fişeklerini takip ederek facianın yaşandığı yere gelmiş ve denize düşen Dumlupınar mürettebatını Çanakkale’ye götürmüştür. Denizciler deprem (Yenice-Gönen Depremi, 18 Mart 1953) sebebiyle Çanakkale Devlet Hastanesi’nde yer bulamayıp Askeri Hastane’ye nakledilmiştir.

Denizaltı süratle burun tarafından batmaya başlamıştı. Dumlupınar’ın santral dairesinde çarpışma sonucunda şiddetli bir patlama meydana geldi ve yangın çıktı. Denizaltının tüm elektriği kesildi. Gemilerinin baş taraftan itibaren su aldığını gören 81 denizciden sadece 22 tanesi kıç torpido dairesine sığınabilmiş ve “denizaltı battı şamandırasını” yüzeye fırlatmışlardır.

Arama-kurtarma çalışmalarının ilk ayağı denizaltının yerinin tespitiydi. Günün aydınlanmasıyla birlikte balıkçılar 06.40’da Dumlupınar’ın sarı renkli şamandırasını buldular. Üzerinde şunlar yazılıydı; “TCG Dumlu Denizaltı Gemisi burada battı. Kapağı aç. Telefon içeridedir. Telefonun düğmesine basarak konuş. Telefonla konuşamazsan en yakın limana haber ver. Botunu şamandıraya bağlama.” Gümrük motoru şamandıranın yanına geldi ve gümrük motoru çarkçıbaşısı Selim Yoludüz ahizeyi kaldırdı:

-Alo, neresi?
-Kıç torpido
-Kimsiniz?
-Ben Astsubay Selami
-Tamam. Gemi ne âlemde?
-Sancak beş dereceye yatık. Cereyan yok. Biz neredeyiz?
-Nara’da battınız. 1.İnönü ve Kurtaran geliyor.
-Tamam
-Biz tele tutunuyoruz. Bir mahsuru var mı?
-Telefon kablosudur o, kopar.

Gümrük motoru çarkçıbaşısı Selim Yoludüz telefonu Çanakkale Deniz Komutanı Albay Zeki Adar’a verdi. Zeki Adar denizcileri rahatlatmak isteyerek:

-Oğlum sizi kurtaracağız, hiç merak etmeyin.
-Sağ olun… Vatan sağ olsun!

Kıç torpido dairesine sıkışmış 22 denizci bunun o kadar kolay olmayacağını biliyordu. Astsubay Selami Özben’in bu sözleri tarih sayfalarına kazındı.

1.İnönü Denizaltısı tatbikat dönüşü makine arızası sebebiyle gecikmişti. Nara’ya ulaşır ulaşmaz 1.İnönü Denizaltı ikinci komutanı Suad Tezcan Dumlupınar ile görüştü. Tezcan ile elektrik subayı Selami Özben arasında ki konuşma şu şekildeydi:

-Alo Dumlu…
-Evet, Dumlu…
-Ben Üsteğmen Suad…
-Evet, efendim ben Selami…
-Selami nasılsınız? Biz geldik, şimdi bana durumu anlat.
-Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı. Bataryayı sıfıra alarak kıç torpido dairesine geçtik, şimdi manevra dairesi suyla dolu.
-Kaç kişisiniz orada?
– 22 kişiyiz.
-Diğer dairelerle irtibatınız var mı?
– Yarım saat evvel kıç batarya dairesiyle konuştum şimdi cevap vermiyorlar.
-Merak etmeyin, “Kurtaran” geldi, biz buradayız…
-Efendim batimetre 267 kadem gösteriyor. Doğru mu?
-… Selami, “Kurtaran” geldi. Şimdi kurtarma işine başladı. Ben biraz sonra yine gelirim.
-Peki efendim.

Astsubay Selami biliyordu 267 kademde olduklarını ama yine de sormuştu Üsteğmen Suad’a… Belki batimetre yanlıştır, bozulmuştur diye ümit etmiş sormuştu. Belki de inanmak istememişti. Çünkü biliyordu o derinlikten kurtarılmanın kolay olmayacağını… (Kadem ayak demektir. –Denizcilikte 1 kadem=30,48 cm- 267 kadem=8138,16 cm=81,3816 m’dir.)

İçeride kalmış 22 denizciye hava 72 saat yetecektir. Çan denilen kurtarma aracı denizaltıya indirilmeli ve dalgıçlar tarafından denizaltının kurtarma kapağına sabitlenmelidir. Bu çanın içerisinde denizciler gruplar halinde su yüzeyine çıkarılması hedeflenmektedir.

Kurtaran gemisi Nara’ya doğru yol alırken Üsteğmen Suad tekrar Dumlupınar’ı arar ve arkadaşlarına moral vermek ister:

– Alo Dumlu… Selami…
-Evet Dumlu…
-Selami, nasılsınız?
– Hava biraz fenalaştı…
– O hava size iki gün yeter, sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.
– Sigara içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız.
– İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.
– Kullanmıyoruz zaten.

Kurtaran gemisi 10 saat 25 dakika sonunda Nara’ya ulaşır ancak dalgıçları zorlu bir görev bekler çünkü sular hiç alışık olmadıkları bir şekilde akmaktadır. Şimdi ki amaç Kurtaran’ı sabitlemektir. Şamandıra atma ve gemiyi şamandıraya bağlama işi başlar ve muhiplerin yardımıyla kazadan 25 saat 15 dakika sonra (5 Nisan) Kurtaran Gemisi’ni sabitlerler.

Şamandıranın boyu 184 metredir. Sonradan fark edilir ki şamandıra akıntıdan dolayı ileride Dumlupınar Denizaltısı geridedir. Kurtaran Gemisi yanlış yere demirlenmiştir. Halat manevrasından çıkılmak istenir. Halat dolanır, kurtaramazlar ve keserler. Gergin olan halat bir anda kesilince kamçılar ve şamandıraya çarpar. O sırada şamandırayı tutan telefon kablosu da kopmuştur… Eğer şamandıra kopmasaydı dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağı inip çanı denizaltının kurtarma kapağına sabitleyecekti. Bundan sonra bütün iş dalgıçlara kalmıştı. Dalgıçlar sırayla suya dalar ancak akıntıdan dolayı bir türlü dibe inemiyorlar, sürükleniyorlardır. Dalgıçların biri inip biri çıkıyordu. Ancak akıntı sebebiyle suyun altında dalgıç bir yere çan bir yere gidiyordu. Dalgıçlardan bir tanesi dibe inebilmiş ancak ağzından kan gelmiş ve baygın halde yukarı çıkarılmış, tedaviye alınmıştır.

Bu geçen sürede Astsubay Ulvi Erhazar denizaltıdan çıkmıştır. Yeni doğmuş çocuğunun haberini tatbikat dönüşü telefonla almış, büyük bir heyecanla ailesine geri dönmeyi bekliyordur. Yaklaşık 80 metre derinlikten tek seferde çıkmayı denemiştir ancak kanlar halinde cesedi bulunmuştur.

Dumlupınar’ın şanssızlığı Amerika’ya tamire gidecek olan son denizaltıydı. Sadece telefon kablosu olan eski tip şamandıraya sahipti. Tamire giden denizaltılara yeni model şamandıralar takılmıştı. Yeni şamandıralarda telefon kablosu yanında çan kılavuz teli de bulunur. Şamandıra deniz üzerine çıkınca çan teli kendini kilitler. Denizaltı ile şamandıra arasında 90 derecelik açı oluşur. Kurtaran Gemisi şamandırayı söker, çana takar ve kurtarma işlemini tamamlar.

Gece gündüz çalışmalar devam etti. Donanma üç gün süren yoğun kurtarma çalışmalarına rağmen hiçbir sonuç elde edemedi. O günün bütün şartlarını zorlamış, elindeki son teknoloji bütün aletleri kullanmıştı. 81 kişilik mürettebattan sağ kalan 22 kişi üç gün boyunca yardım bekledi. 72 saat sonunda boğazdaki şiddetli akıntının da etkisiyle 22 denizciye ulaşılamadı.

7 Nisan sabahı Millî Savunma Bakanlığı olayla ilgili yayımladığı tebliği ile gemidekilerden ümit kesildi. Dumlupınar Denizaltı mürettebatı acı bir şekilde can verdi.

Başaran Fabrika Gemisi’nde anma töreni düzenlenir. 81 denizci için denize çelenk bırakılır. Çiçekler atılır.

16 Nisan 1953’te Dumlupınar’da ölenler çıkarılan bir kanunla şehit sayıldılar.

Her yıl 4 Nisan’da Dumlupınar şehitleri için anma töreni düzenlenir. Denize çelenk ve çiçekler bırakılır. Dumlupınar denizaltı kazasının 67.yılında bu yazıyı yazarak onları anmak istedim. Bu feci kazadan akıllarda geriye kalan, cesurca ölümü bekleyerek “Sağ olun… Vatan sağ olsun!“ diyen denizcilerimiz olmuştur. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Nur içinde yatsınlar.