Merhabalar. Ailemiz giderek büyüyor bunun farkındayım. Bizi evlerine kabul eden bütün okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. Şşş size diyorum aloo. Adamsınız. Bu kadar laçkalık yeterli bence. Sizi çok sevdiğim biriyle tanıştıracağım şimdi; Eda Tanses…

Hani gece bir yerde oturur sohbet edersiniz saatler geçer ama farkına varamazsınız birden güneş doğar falan ama siz hala onu dinlemek istersiniz çünkü hiç sıkılmamışsınızdır işte Eda Tanses öyle biri. İnanılmaz besteleri var, inanılmaz anlamlı ve aşşşşşşırı güzel. (bkz. “ben şimdi kime bakıp şiir susayım gözlerimle ben şimdi yağmur yutup, denizler mi büyüteyim içimde?” ) İlerleyen günlerde hepsini paylaşacağım o çok özel biri. Bence onu sadece biz bilmeliyiz ve bu söylediklerim aramızda kalmalı. Bu sefer röportaja şarkıyla giriş yapmak istiyorum. Daha sonra Eda Tanses sizlerle;

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Merhaba,
1989 Almanya/Duisburg doğumluyum. Babamın müzisyen oluşu, evimizin temel taşlarının her daim müzik, sanat ve kültür üzerine kurulu olmasını da beraberinde getirdi. Üç yaşında başladığım müzik eğitimine, beş yaşımda Peter Cornelius Konservatuarına kayıt olarak devam ettim. Dolayısı ile müzik benim hayatımda hiçbir zaman bir seçim olmadı, içine doğmuş olduğum bir tutku hali aldı ve hep benden bağımsız varlığını sürdürdü.

Küçük yaştan beri resim, şiir ve fotoğraf sanatı da hayatımda önemli yerler edindi. Ses tellerimden geçirdiğim bir ameliyat sonrası profesyonel anlamda müziğe devam edemeyeceğimi idrak etmemle aslında hayatımın yön çizgisi de değişti. İçimdeki tüm balıkları tek bir çatı altına nasıl toplarım düşüncesi yolumu lise yıllarımda sinema ile kesiştirdi. Sevdiğim ve insanlarla paylaşmak istediğim her şeyi saz ile söz ile olmasa da kamera arkasına geçerek –Film ile- dil’e getirebileceğim düşüncesi bu yönde ilerlemeye, eğitimime bu şekilde yön vermemde önemli bir rol oynadı. Almanya’da lise eğitimimi tamamladıktan sonra İngilizcemi geliştirmek, farklı bir ülke ve kültür tanıyıp görmek için İngiltere’nin Liverpool şehrine taşındım ve hayatımın bundan sonraki kısmında çok önemli bir yer edinen Vurguncu – Forshaw ailesi ile tanıştım. Eğitim hayatıma İngiltere’de devam etmeye yönlendirmeleri ile birlikte hayalim olan Film eğitimi, Edge Hill Üniversitesindeki bir Profesörün bana özel bir teklifi üzerine 2D/3D Animasyon eğitimine dönüştü. 2014 yılında mezun oldum ve tekrar Almanya’nın Mainz şehrine döndüm. Şimdilik nefes alıp vermeyi buradan sürdürüyorum.

Çocukluk hayaliniz neydi?

Insanları kurtarmaya yönelik bir hayli hayal peşinde koşan, kendini zaman zaman Sailor Moon sanan, bazen de Dragonball çizgi filmindeki Songoku gibi bir dünyada hayal eden oldukça hayalperest bir çocuktum. Geceleri Ay dedeye şiirler yazan, ağaçlarla konuşan, martılarla dans eden neptünlü bir deniz kızı. Sonra büyüdüm ve artık pencere önü çiçeklerim üzülmesin yeter diyen, martılara şarkılar besteleyen, içi mavi, tutkusu mor, hüzünleri turkuaza çalan bir Balık’ım kavanozumda, okyanusu düşleyen. Tuhaf işte.

Günlük hayatınızda vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Neu-Tor-Chor adlı, çeşitli ülkelerden gelen Mülteci ve Almanlardan oluşan yaklaşık 30 kişilik bir koronun eğitmenliğine başladım bu yıl. Birlikte birçok dilde, çok sesli şarkılar söylüyor, çeşitli etkinliklerde sahne alıyor farklı dil ve kültürleri özellikle alman dinleyicilerine ulaştırmaya çalışıyoruz. Kendi özünü, dilini, kaynağını bilmeyen bir insanın hiçbir yere ait olamayacağını vurgulamaya çalışıyor, Almanya’ya göç etmek zorunda kalan insanların müzik aracılığı ile kendi kültürlerini, dillerini paylaşarak Öz’lerine uzak düşmemelerini sağlamayı da amaç edinmiş bulunuyoruz.

Bunun dışında yine Mainz da Weltmusik Akademi’ye bağlı olarak çeşitli ekinliklerde 3-4 dilde etnik ezgiler seslendiriyorum. Başta hem sırdaşım hem de yol arkadaşım olan Dilan Top ve zaman zaman farklı müzisyen arkadaşlar ile Almanya’da gerçekleşen çeşitli kültürel etkinliklerde Anadolu’dan Mezopotamya’ya uzanan tınılar, ezgiler ve değişler ile kendi özümüze bir nevi ses ve nefes olmaya çalışıyor, müzik yolculuğumuzu yerli ve yabancı dinleyiciler ile paylaşıyoruz.

Ki kendi kuytularımızı bileye bileye, Aşk’a varıp, yanmanın manasına erebilelim. Ki birimiz ateş olsun, birimiz su, birimiz nefes olsun; ki toprak olup yeşerebilelim. Aynı bahçede gül de bitsin, nergis de ot da büyüsün, yosun da papatya da açsın, yonca da. Aslında bir hayli hayret verici “içimdeki mor’’ dan bu satırlara yolu düşecek arkadaşlar için, lakin martı da benim, balık da deniz de benim, damla da, sis de benim, buhar da.

Müziğin yanı sıra özellikle analog fotoğraf sanatına, resim çizmeye, şiir ve öykü yazmaya da vakit ayırmaya çalışıyor, renk ile, boya ile, kalem ile, söz ile, saz ile –ben de varım ey kâinat!- diye fısıldamaya çalışıyorum kum tanesi halim ile.

İdol olarak gördüğünüz kimse var mı? Varsa kim (kimler)?

“Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı.
Ben babamı sen ustanı unutma”
demiş Âşık Veysel.

Ne elimizdeki dut dalını, ne bize bu mirası bırakan atalarımızın, tel’e yüklü ağıtlarını unutmamak ve yozlaşmaya yüz tutmuş bir düzene teslim etmemek adına birbirine nefes olmaya çalışan çıraklarız kendi adımıza bu evrende. Her daim benimle bu yolu sürecek dostlar aradım durdum.
Değerlerimizin, büyüklerimizin ve üstatlarımızın bizlere yüklediği sorumlulukları, değerleri ve beraberinde getirdikleri derinlik ve mânaları unutmamak ve unutturmamak adına yollarını pay edip, birlikte yürümeye çalışan bir avuç seyyahız müziğin, tınının, klamların içinde…
Bazen bir dağın sesi, bir ormanın nefesi, kimi zaman bir denizin nabzı,
bir ovanın yokuşu olma çabası içerisinde
ne tam yaş ne kuru, kendi çemberinde har, kendi közünde ateşiz.
Tek kaidem bu tüketim çılgınlığı içerisinde yok olup yitmeden; usulca tele de, sapa da, yola ve yolcuya da, mana ve mıhlasa ermek adına bir nebze olsun dokunabilmektir. Gizi gizemi ve en önemlisi sırrın özünü bozmadan…
bu anlamda benim en büyük ustam Topraktır, Su’dur, Ay’dır, Güneş’tir, Saz’dır, Sap’tır, Ağaç’tır, Ateş’tir, Köz’dür!
Aşık’tır, Veli’dir, Abdal’dır.

Hangi Takımlısınız?

Galatasaray

Sizi sevenlere söylemek istediğiniz veya eklemek istedikleriniz?

Her şeyin tüketim üzerine kurulu olduğu bu düzende, yolun kıyısından köşesinden maviye değmiş, mor’u görmüş, turkuaza çalmışsan, üç saniyeden fazlaca bir vakit kavanozumda nefes alıp, neptünü görmüşsen aslında çok da bir kelama gerek kalmamış, biz seninle yine de gül ekmeye devam edeceğiz bahçemize.

Teşekkür ederim.