Werther’in karşılaştığımız ilk mektubu 4 Mayıs 1771 tarihli. Dostuna anlattığına göre oradan ayrıldığı için o kadar mutlu ki! Yeni taşındığı kentin doğasına aşık, gezmeyi çok seven ve hayattan keyif almayı kendine borç bilmiş genç bir delikanlı Werther. Kent sakinleriyle iyi anlaşıyor, çocuklarla oyunlar oynuyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor ve yaşamı iliklerine kadar benimsiyor.
Peki, kitabı okuyanlarımız ya da sonunu bilenlerimiz için, Werther’i kendi yaşamını sonlandıracak noktaya getiren neydi? Yaşama böylesine aşık bir adam nasıl olur da kendini öldürürdü? Kitabı elime aldığımda sonunu bilen biri olarak, bütün kitabı bu sorulara cevap bulmak amacıyla okudum.
Werther’in sonunun başlangıcı, Lotte. Güzeller güzeli Lotte… Werther onu gördüğü ilk andan beri Lotte’yi aklından çıkaramıyor. Onunla ilk sohbetinde anlıyor aslında Lotte’nin hayatında ne büyük bir yer edineceğini. Lotte küçük kardeşlerine annelerinin yokluklarını hissettirmemeye çalışan, büyük bir özveriyle onlara annelik etmeye çalışan asil bir genç kadın. Gel gelelim Lotte bir başkasıyla nişanlı. Werther bunu henüz Lotte’yi görmeden önce öğreniyor. Ancak onunla tanıştıkları ilk gün, gittikleri davette Lotte ile dans ederken onun ağzından bu gerçeği duymak Werther’in aklını oldukça karıştırıyor. Yine de bu durum Werther’in geri durmasına neden olmuyor ve Lotte ile her görüştüklerinde ona daha fazla tutuluyor.
Lotte ile geçirdiği vakitler Werther için o kadar kıymetli ki, dostuna yazdığı mektuplarda aşık bir adam nasıl düşünür, nasıl yemek yer, nasıl uyur anlayabiliyoruz ve Werther’in ruh hali tamamiyle okuyucuya geçiyor.
Werther daha sonra Lotte’nin nişanlısı Albert ile de tanışıyor ve üçlü fazlaca vakit geçiriyor. Werther, Albert hakkında, “Kendisine iyi davranılması gereken, akıllı ve uslu bir adam. Ömrü uzun olsun! Sırf kıza saygı duyuyor diye onu sevmem lazım.” şeklinde bahsediyor. Yine de Lotte ile olamamasının sebebi olarak onu görmekten kendini alıkoyamıyor.
Bir süre sonra, Lotte ile birlikte olamamak Werther’in üzerinde sandığından daha büyük bir etki
uyandırmaya başlıyor. “Lotte’nin yanındayken duyduğum sevinçten yoksunum artık.” Ve yaşama aşık bu genç adam, gittikçe -kendi tabiriyle- hastalıklı bir ruh haline bürünüyor. “Talihsiz adam! Sen bir budala değil misin? Kendini kandırmıyor musun? Bu bitmek bilmez fırtınalı tutkunun sonu nereye varacak? Bütün dualarım onun için; hayallerimin karşısına onun görüntüsünden başka kimseninki çıkmıyor, etrafımı saran dünyadaki her şeyi onunla bir ilgisi varsa görüyorum.”
Bir noktadan sonra umudunu tamamen yitiren Werther, çareyi uzaklaşmakta buluyor ve Lotte’nin bulunduğu kentten ona acı bir veda ederek ayrılıyor.
Sonraki görüşmelerinde de Werther yine umduğunu bulamıyor ve durumu kabullenmeye başlıyor. Goethe bu kısımlarda ufak da olsa dönemin sınıfsal çatışmalarına Werther’in bir davette hoş karşılanmamasıyla hissettiği aşağılanmışlık duygusuyla değiniyor. Lotte’nin karşısında böyle bir pozisyona düşmesi de üzerine eklenince Werther artık tamamen depresif bir ruh haline giriyor ve burdan sonraki süreçte Werther’in intiharını beklemeye başlıyoruz.
“O kadar çok şeye sahibim, ama ona olan duygularım her şeyi yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama o olmayınca benim için her şey değersiz.” Werther Lotte’ye olan bağlılığını, hatta bağımlılığını böyle açıklıyor. Ve Werther’in zihni yaşamını sonlandırma arzusuyla çalkalanmaya başlıyor: “Tanrı biliyor ya, çoğunlukla bir daha uyanmama arzusu, hatta ümidiyle yatağa giriyorum: Ve sabahleyin gözümü açıp yine güneşi görünce neşem kaçıyor.” “Eskiden tüm dünyayı sevgiyle kucaklayacak yüreğe sahip, her adımda cenneti ayağının dibinde gören, zengin duygularla dolaşıp duran ben, artık aynı kişi değil miyim? Bu yürek şimdi ölmüş durumda, artık ondan dışarıya yansıyan hiçbir coşku yok, gözyaşlarım kurudu, artık beni canlandıran gözyaşlarımın ferahlatamadığı düşüncelerim kaşlarımın endişeyle çatılmasına neden oluyor. Çok acı çekiyorum, yaşamımın tek neşesini, içinde bulunduğum ortamda
dünyalar kuran canlı gücü kaybettim, o yok artık!”
Werther, uşağını Albert’e gönderiyor ve Albert’in silahlarını ödünç istiyor. Bunun üzerine Lotte
silahları duvardan indiriyor, tozlarını alıyor ve uşakla beraber Werther’e gönderiyor. Lotte içinde
büyük bir huzursuzlukla, ama yine de sonucu bile bile yapıyor bunu. Werther silahları Lotte’nin
gönderdiğini duyunca çok seviniyor, ölümünün Lotte’nin elinden olacak olması bu aşık adamı mutlu ediyor. Böylece bu tek taraflı aşk hikayesi daha trajik bir hal alıyor ve Werther şu son sözlerle hayatını sonlandırıyor: “Ah, bu yolun beni buralara getireceğini hiç düşünmemiştim! Buraya kadarmış! Lotte, hoşça kal! Hoşça kal!”
Kitapta anlatılana göre Werther kafasına ateş etmiş ve yere yığılmış, uzun saatler can çekişmiş ve öğle vakti saat on ikiyi vurduğunda bu kısacık, sevinçlerle ve hüzünlerle dolu hayat son bulmuş. Cenazesine eşlik eden bir din adamı bile yokmuş.
Werther’i kendi ölümüne sürükleyen şey sevgisizlik miydi? Sevgisizlik bir insanı öldürebilir miydi? Werther’in dünya üzerinde sevgisini ve aşkını istediği tek insan Lotte idi. Karşılık alamamak, içten içe melankoliye meyilli olan bu adamın hayatını katlanılmaz bir hale getirdi. Başlarda sahip olduğu dayanaksız umudunu da yitirdi, yine de sevdiği kadına karşı son şansını denedi. Onun tarafından kurtarılmayı bekledi, aldığı şeyse bir kurtuluştan çok, bir teşvikti. Werther’in ölüm haberinden sonra Lotte ne kadar feryat ettiyse de fayda etmedi.
Kitabı temin etmek isteyenler iletişim bölümünden yazabilirler.