Hayat Kısa

Hayat kısa ve ben ölümden korktuğumu söylemeliyim. Ölüm.. Bir daha bu dünyanın bilincinde olamamak.. Unutulmak.. Bir sene, iki sene sonra unutulmak.. Söylemeliyim ölümden korktuğumu.. Bu akşama kadar.. İbadetim eksik olsa da imanımı tam sanırdım.. Değilmiş, bugün farkettim. Çünkü farkettim ki ölmekten korkmak imandan değilmiş.. Akıl vermek nasihat eylemek bu konularda asla bana göre değil. Çünkü yetersizim. Çok tatlı bir teşbihe değinmek istiyorum. Sesinin dinginliğiyle, yüzünün masumiyetiyle bir hocam hayattan ve ölümden şöyle bahsetti: “Bir asker düşünün.. Kendi şehrinden, öz topraklarından ayrılıp gurbet ellere gider. Askerliğin gerektirdiği görevlerini yerine getirir ve özlemlere katlanır. Terhis günü geldiğinde ise yüreğindeki davul zurnalarla, öz topraklarına, gerçek sevdiklerine kavuşur. Ölümde böyledir.. Ölümün bilinciyle yaşayanlar, geldikleri yere geri döneceklerinin farkında olanlar ve bu dünyada görevlerini layıkıyla yerine getirenler ölüm gelip çattığında gerçek mutluluğa ulaşırlar. Asıl topraklarına kavuşurlar. Onları orada bekleyen çok güzel insanlar vardır. Onlar sadece görevlerinden terhis olmuşlardır. O yüzden deriz ki gidenlerin arkasından dökülen göz yaşlarınızda isyan olmasın. Onlar olabilecekleri en güzel yerdeler..” Nasıl hoşuma gitti ve nasıl huzur verdi bu konuşma bana. Gözlerimden iki damla süzüldü. Sonra radyoda rastgele bir dinletiye denk geldim. Dursun Ali Erzincanlı’dan İlk Yıldızlar. Biraz vakti olan varsa ve biraz bilmek ve huzur bulmak isteyen varsa şimdi şuan dinlemenizi tavsiye ederim.