Uzun zamandır takip ettiğim kendi amatör çalışmalarımda da korku temalı çalışmalarını örnek almaya çalıştığım, ilgili okurlarımızın merakla beklediği “underrated*” sanatçılar listemizde bulundurduğumuz Dolce Paganne yani sevgili Ceren Aksungur ile sizleri baş başa bırakıyorum. Kendinize iyi bakın.
Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Mimar Sinan Grafik Tasarım bölümünden mezun olduktan sonra bir süre ajanslarda art direktörlük yaptım, aynı dönemde moda sektöründe serbest illüstratör olarak çalıştım. Bu dönemde şunu net olarak anladım; atölye atmosferinde boyalar ve malzemelerle içi içe yaşamak benim için beyaz ofislerde ya da plazalarda bilgisayar başında oturmaktan daha cazip bir çalışma biçimi. Bu noktada işimi bırakıp tamamen resim ve illüstrasyona odaklanmaya karar verdim. Aynı dönemde Belçika’da Antwerp Kraliyet Akademisinde master programına başladım. Avrupa’da yaşamak tamamen illüstrasyon çalışmalarıma odaklanmak adına güzel bir geçiş süreci oldu. Hala Belçika’da yaşıyorum ve sanat çalışmalarımı sürdürüyorum.
İdol olarak gördüğünüz biri var mı? Varsa kim (kimler)?
Tam anlamıyla idol olarak gördüğüm biri yok. Beğenilerim ve etkilendiğim şeyler de zaman içinde çok değişti. Hayatımızda internet kültürünün de etkisiyle görsel enformasyon artık çok hızlı akıyor, bugün bir şey beğeniyorum iki güne kalmadan paylaşım rekoru kırıyor, her yerde görmeye başlıyorum, onlarca yüzlerce benzeri ortaya çıkıyor ve hızlı bir süre içinde tükenip yok oluyor. Bugün beğendiğimden yarın bıkıyorum gibi bir durum söz konusu yani. Ancak elbette Hyeronimous Bosch, Escher, Francis Bacon gibi beni de geçmişte etkilemiş bazı sanatçılar var ki çağlar geçse de zaman onları yıpratamıyor.
Mesleğiniz ile tanışmanız nasıl oldu?
Çizmeye çok erken yaşta başladım, hatırlamıyorum bile. Ailemdekilerin çoğu sanatçıdır, bir atölye ortamında büyüdüm ve illüstrasyonla tanışmam sanırım 4-5 yaşlarında eviminzin alt katındaki atölye kitaplığında bulduğum Heavy Metal dergilerini kurcalamamla başladı. Moebius, Enki Bilal, Manara gibi halen sevdiğim 80’ler döneminin bir çok çizgi romancı ve illüstratörüyle bu dergiler sayesinde tanıştım.
Aileniz ressam / grafik tasarımcı / illustratör olmanıza karşı çıktı mı?
Hayır karşı çıkmadılar. Zaten onlar da heykeltraş ve akademisyen.
Çocukluk hayaliniz neydi?
Hayallerim değişkendi ve hayal gücüm çok genişti. Dansa, sinemaya, çizgi romanlara ve kitaplara ilgi duyuyordum. Ancak büyüdükçe zaten hali hazırda yapıyor olduğum şeyin beni en mutlu eden şey olduğunu anladım, hayalle gerçek çizim masamın üstünde buluştu.
Günlük hayatınızda neler yaparsınız?
Sabahları kahve eşliğinde müzik playlistimi açıyorum ve çizim masamın başına oturuyorum. Müzik benim için çok önemli, seçtiğim parçanın ruhu genelde o anda yaptığım işe yansır, çizimi yaparken o parçayı açıp açıp tekrar tekrar dinlerim. Çalışırken oturmaktan aşırı sıkılırsam da sandalyemi bir iki saatliğine terk ediyorum. Şehir içinde yürüyüşe çıkıyorum, markete, kırtasiyeye uğruyorum, bisiklete biniyorum, fitness yapıyorum. Akşamları genelde eşimle birlikte film izleyerek geçiyor. Ben zor uykuya dalan biriyim o yüzden geceleri de çizim yaparım. Bunlar dışında mitoloji, okültizm ve korku edebiyatıyla haşır neşir olmayı seviyorum.
Sizi sevenlere söylemek istediğiniz veya eklemek istedikleriniz?
Beni sevenlere de sevmeyenlere de mutluluklar diliyorum 🙂
Sosyal Medya
WEB SİTE
TUMBLR
underrated: Hakettigi değer verilmeyen, daha fazlasını hak eden.